Bir dilek tut….

Acaba kaçıncı gelişi bu maillerin bana bilmiyorum. Bildiğim şey ise hiç biri gerçek olmadı. 🙂
Ama güzel bir slogan. Bir dilek tut gerçek olsun. Keşke hepimizin böyle bir şansı olsa. Acaba neler dilerdim yada ne dilerdim hiç düşünmedim. Sanırım biraz daha az çalkantılı ve sade bir hayat isterdim. Yurtdışında okumak ve en az onbeş tane ülke görmek isterdim. İçimde ukde kalan sanırım bir bu var. Son zamanlarda nedense hep sadelikten yana hislerim daha ağır basıyor. Ne bileyim daha sade nasıl bir hayat olabilir. Belki de biraz daha az stres biraz daha az gelecek kaygısı hissetmek DAHA İYİ OLURDU.
Abimin evden ayrılması sanırım biraz bende boşluk yarattı. Gerçi evde daha az tartışma oluyor ama.. 🙂 Özledim şerefsizi. Allaha emanet olun canım benim. Kısa bir zaman sonra yurtdışına çıkacak olması beni ilk önce heyecanlandırmış olsa da orada nasıl bir hayatın onları beklediğini düşündükce içimdeki heyecan biraz kayboldu. Ümidim o ki her şey kalplerinden geçtiği gibi olur. Böyle zamanlarda, keşke geçmişte biraz daha akıllıca davransaydım ve daha çok para kazanacağım işlere yada iş yerlerinde çalışsaydım diyorum kendime. Sağlık olsun.
Düğün dernek işlerinin bu kadar zor olduğunu hiç tahmin etmemiştim ama öyleymiş. Allah evlenenlere ve ev kuranlara sabır versin. Bütün bunlar bir yana son zamanlarda sağdan soldan bana evlenecek kız bulma arayışlarını duyunca şaşırıyorum. SAnırım kısmetim açılıyor. 🙂 Yok kardeşim evlenmem ben. Ama evlensemde fena olmaz. Sağda solda küçük küçük burçincikler olsa fena olmazdı. 🙂
Önce sağlıklı ve sıhhatli bir yeğenimiz gelsin bakalım.
Hayat sana kocaman öpücükler.
Yurtdışında beni tanıyan ve düşünen tüm arkadaşlarıma kucaklar dolusu selamlar. En kısa zamanda görüşmek dileğiyle.
 
Bu hayat bana geçmişten bir yadigar.

Güzel ülkeme, güzel dostlarıma derin saygılar…

Geldiğimiz ve hızla geride bıraktığımız şu son yıllara baktıkça inanın bana hala neden bu kadar sığ sularda yüzüyoruz anlamıyorum. Bildiğini bilen ve bildiğinin tek doğru olduğunu savunan o kadar çok insan var ki acaba diyorum kendime gerçekten dışarıdan başka düşmanlara ihtiyacımız var mı. Yaşama dair ne varsa onu alıp, çekip çevirip kendi ideallerimize ve toplumsal değerlerimize katıyoruz hemde dejenere ettikten sonra. Dünya da bizden önce milyarlarca insanın okuyup aşağı yukarı hepsinin aynı anlamı çıkardığı kitaptan bile hiç anlamsız o kadar cümle buluyoruz ki kitabı yazan insan bile hayret ediyordur.
Bu akşam televizyon da Viyana’ da okuyan başı örtülü kızlardan bahsedildiğini görüp göz ucuyla izledim. Yorumcuların çok değerli insanlar olduklarından da hiç şüphem yok. Ne var ki orada bulunan Sabah gazetesi yazarı Yalçın Doğan’ı dikkatle izledim. Kendisinin üniversitesi mezunu olduğundan ki bu onun çok ileri düzeyde bilgi ve düşünce sahibi olduğunu gösterirmiş gibi ifade ediyor, bahsederek röportaj yapılan bir kızın ‘ben Viyana’da analitik düşünce yapısına sahip oldum’ benzeri bir lafından yola çıkarak "o zaman baş örtüsünü de çıkartmalı" gibi yaptığı yorumları hayretle izledim. Biz bu muhabbetleri bar, cafe ve kahvehanelerde yapıyoruz zaten. Eğer sen topluma ulaşabilmeyi bir şekilde başara bilmişsen bana bilmediğim şeyleri sunmalı hatta hiç açmadığım pencereleri açtırmalısın. Nasıl diyeyim işte o akşamlardan birini yaşadım yine "bu ülkede yaşanmaz kardeşim".
Samimi olarak şunu söylemek gerekir ben bir türban yanlısı değilim ama türban karşıtı da değilim. Artık gazete manşetlerinde yaşamak yerine ne zaman insanların bireyselliğiyle ilgileneceğiz. Şimdi içimden geçen tek şey o da Yalçın Doğan’a söylemek isterdim; insanların başının üstündekiyle değil içindekilerler ilgilenmenin zamanı.
Ülkem güzel ülkem. Çok değil yakın zamanlarda -küçük Amerika olmak için çok çalışacağız ama onların en az yüz yıl gerisindeyiz!- dediklerinde ne anlatılmak istendiğini anlıyorum. Bu maddi olarak ifade edilmemiş. Düşünce ve bilgi yoğunluğu olarak gerçekten batılı diye tarif ettiğimiz medeniyetlerden çok gerilerdeyiz. Ama bütün bu negatif unsurlara karşın yine de umutlu olmak istiyorum yada umudumu korumak.
 
Öyle ya içimdeki arabesk yanım son günlerde çok ağır basıyor. Geçmişten gelen bir yaşanmışlık var Orhan Gencebaylar, Ferdi Tayfurlar ve daha niceleri. İki haftadır "Ihlamurlar Altında" isimli diziyi takip ediyorum. Gerçekten çok hoşuma gitti ve yeni bölümlerini merakla bekliyorum. Yılmaz favori karakterim. Bence Filiz ile beraber olmalı. Ama kızın zengin olması tek dezavantajı. Bence kız melek gibi. Elif ise ne diyeyim şıllık. Para düşkünü. Şimdi aklıma Napolyon ‘un bir sözü aklıma geldi. İspanya ile Fransa savaşıyorlar ve İspanya savaşı kaybediyor. İspanya’ nın kralı Napolyon ile karşı karşıya geldiğinde "bir şerefimiz ve  ülkemiz için savaştık kaybettik ama siz para için savşatınız ve kazandınız" diyor. Napolyon ise İspanyol krala dönüp ""İNSANLAR NEYE İHİTYACI VARSA ONUN İÇİN SAVAŞIR"" diyor. Bende çok anlamlı ve derin bir anısı var bu sözün. Bu yüzden Elif ‘i de yerden yere vurmamamız gerekir. Yılmaz kardeşim Allah kurtarsın diyorum. 🙂

Yaşamak için.. Gülmek için..

Birileri hatırlatmasa yaşamın tüm güzelliklerini gözden kaçıracak kadar çok çalışıyorum bu ara. Eğer sevdiğim bazı arkadaşlarımı kırdıysam çok özür dilerim. İnsanın kendine dönüp dönüp aynı cümleleri telaffuz etmesi kadar kötü daha ne olabilirki. Bu günleri özlemle anmayacağımı iyi biliyorum. Sanırım yaz mevsimin geride kalması beni çok etkiledi. Hüzünle dolu kasvetli sabahlara uyanmak hiç hoşuma gitmedi. Tabii bir de istemeden uzak kalmak zorunda kaldığım sevdiklerimden. GÜNLER BU GÜNLERDE AKIP GİTSİN BOŞA. öyle ki aşk bir adım ötende dursun.